Blog

Sır Psikoloji

Blog


18 Aralık 2019 Sır Psikoloji



Sır Psikoloji

ÇEPS 101


ÇEPSP-101

Açılımı Çocuk ve Ergenler için Psikolojik Sağlamlık Geliştirme Programı olan ÇEPSP-101 çocukların ve ergen yaştakilerin psikolojilerinde ki sağlamlığı incelemek, sosyal çevrede ki becerilerini geliştirip bu çevrede problemler karşısında kendi başlarına başa çıkma özelliklerini desteklemek amacı ile geliştirilmiş deneye dayalı, çok boyutlu interaktif bir psiko-eğitim programıdır.

ÇEPSP 101 yani Çocuk ve Ergenler için Psikolojik Sağlamlık Geliştirme Programında;
-Tanışma, Empati Kurma, Psikolojik Sağlamlık Oluşturma, Zihin Kuramı, Bilişsel Esneklik, Mizah Oluşturma, Problemleri Çözme, Stres Yönetimi, Olumsuz Düşünceli Olmama, Geleceğe Dönüş, Otonomi gibi çocuk ve ergenlerin psikolojik sağlamlıklarını geliştirmeye yönelik bir çalışma uygulanır.

-Çocuk ve ergenler dışında ebeveynler için de oturumlar yapılmaktadır. İlk oturumda görüşme, ikinci oturum Aile Psikolojik Sağlamlık Ölçümleri yapma, üçüncü oturumda Karar Ağacı Oluşturma, dördüncü ve son oturumda ise Aile Psikolojik Sağlamlığını Geliştirici Aktiviteler bulunma çalışmaları ÇEPSP 101 programı kapsamında yapılmaktadır.

-Program içinde her bir modül için ayrı şekillerde yapılandırılmış ev ödevleri bulunmakta ve oldukça derin olan gevşeme egzersizleri de yer almaktadır.

– Psikolojik sağlamlık geliştirme, mizaç ve bağlanma ölçümleri yapma

– ÇEPSP 101 programı güç durumlarda (birincisi Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunda Psikolojik Sağlamlık Geliştirme Aktiviteleri, ikincisi Boşanma ve aile çatışmasında psikolojik ve aile sağlamlığı geliştirme aktiviteleri) psikolojik sağlamlık geliştirme,

-Programı analiz edilmiş bir şekilde değerlendirme ve raporlaştırma

ÇEPSP 101 Program Özellikleri şunlardır;
– Her bir modül deneysel açıdan sınanmış olup çok boyutludur.
-ÇEPSP 101 Programında toplamda 10 adet ergen çocuk, 4 adet ebeveyn, 2 adet Dehb ve 2 adet Boşanma ve Aile Çatışma modülleri yerini almaktadır.
-Bu programın özel olarak kendini ölçme aracı bulunmaktadır. Bu ölçme aracı sayesinde değişim objektif bir biçimde değerlendirilmektedir.
– ÇEPSP 101 programının uygulama kiti vardır. Uygulama kitinin olması ve zengin içeriği sayesinde program uygulayıcı olan kişiye zengin ve uygulaması son derece kolay bir içerik sunmaktadır.
– Programda kullanılacak bütün materyaller daha önceden yapılandırılmıştır.
-Tüm modüllere özel farklı ev ödevleri ve öz-düzenleme egzersizleri program içerisinde yer almaktadır.
-Program integratiftir. Birçok farklı yaklaşımın birleşimiyle oluşturulmuştur.
-Programda her bir modül bir seans süresi (60 dk.) sürmektedir.

Kayseri Çocuk Psikoloğu

RANDEVU ALIN..

RANDEVU MAİL:






    İsminiz

    E-mail Adresiniz

    Doktor Tercihiniz

    Tarih

    Düşünceleriniz




    18 Aralık 2019 Sır Psikoloji



    Sır Psikoloji

    ÇÖZÜM ODAKLI YÖNTEM


    Kayseri Çözüm Odaklı Psikoterapi

    Çözüm odaklı terapi iki şekilde adlandırılmaktadır. Bunlardan birincisi kısa süreli aile terapisi, ikincisi ise çözüm merkezli ya da olasılık terapisidir. Çözüm odaklı terapinin ana düşüncesi mutlak doğru diye bir şey olmadığıdır. Bu düşünce yapısına göre insanların kendi düşüncelerini kendilerinin oluşturdukları ve yaşanılan problemleri yapıcı bir şekilde düzenleyip çözülebileceği öngörülmektedir.

    Çözüm odaklı yöntem merkezinde danışan kişiye müşteri, probleme de şikayet adı verilmektedir. Terapist ise danışan kişilerin sorunlarını kalıcı bir şekilde çözüme kavuşturmak için yeterli kaynaklara sahip olduğuna inanır ve onların daha güçlü yanlarına odaklanmayı tercih eder.

    Bu durumda danışan kişinin mevcut olan potansiyeli de en üst seviyeye çıkmış olacaktır.
    Çözüm odaklı terapi diğer terapilere göre muhalif bir yöntemdir ve psikoterapi yöntemlerine karşı çıkmaktadır. Farklılıklar ise şu şekildedir;
    -Psikoterapi ve diğer yaklaşımlar genellikle değişimin zorlu olduğunu vurgular ancak çözüm odaklı terapi değişimin sürekli olarak gerçekleşebileceğine inanmaktadır.
    -Çözüm odaklı terapide bulunan şikâyetler ciddi bir neden olması gerektiği düşünülmektedir.
    -Şikâyetin nedenini anlamak, danışan kişiye farkındalık ve iç görü kazandırmak mutlak gerekenler arasında değildir.
    -Her şikayetin ortadan kaldırılmasının faydalı olmayacağına inanılır.
    -Danışanların değişmek konusunda dirençli olduğuna çözüm odaklı terapide inanılmamaktadır.
    -Terapi şekillerinden ilki olan kısa terapi çözüm odaklı terapi için çok önemlidir. Kısa müdahalelerin oldukça etkili olduğu düşünülmektedir.
    -Eksiklik ve patoloji geleneksel olan terapi yöntemlerinde son derece önemli iken çözüm odaklı terapide bunların önemi fazla yoktur ve ne olduğuna bakılmaz.
    Çözüm odaklı terapinin temel varsayımları ise şu şekildedir;
    -Şikayetlerin çözümü için en önemli konu danışanların en güçlü yanları ve kaynaklarının olmasıdır. Burada terapistin görevi ise danışanın en güçlü yanları olan kaynaklarına ulaşmasına ve çözüm için kullanmasına yardımcı olmaktır.
    -Çözüm odaklı terapide değişim sürekli ve her zaman mümkün olan bir şeydir. Danışanın bunu bilmesi halinde değişimin kaçınılmaz olduğu şekliyle davranması beklenmektedir.
    -Terapistin en önemli görevlerinden birisi değişmenin ne olduğunu çok iyi tanımlamalı ve daha fazla değişme sağlamak adına çaba göstermelidir.
    -Çözüm odaklı terapide şikayetlerin çözümü geleneksel çözümlerden farklıdır. Geleneksel çözümlerde şikayet için çok fazla bilgi gerekirken çözüm odaklı yöntemde şikayetin nedenini veya işlevini bilmek sonucu herhangi bir şekilde değiştirmeyecektir.
    -Değişim çok önemlidir ve ufak bir değişim domino etkisi yaratıp diğer parçaları da etkilemektedir. Bu yüzden küçük bir değişimin gerçekleşmesinin sağlanması gerekmektedir.
    -Hedefler gerçekçi olmalıdır. Gerçekçi olmayan bir hedef söz konusu olmadığından dolayı işleyen süreci danışanlar belirlemektedir.
    -Çözüm odaklı yöntem hızlı değişimler getirebilir.
    -Tek bir doğru yoldan çok farklı bakış açıları geçerli olabilmektedir.
    -Kolay değişebilen şeyler bu terapi yönteminde başarıyı sağlamanın temel kurallarından birisidir.

    mümkün olmayan ve zor şeyler terapinin istemediği unsurlardır.
    Çözüm odaklı yöntem danışan kişiyi esas almaktadır. Genel olarak insanların neler karşısında motive olduklarından çok danışan kişinin neyi başarmak istediği ve başarma yolunda mevcut olan güçlü kaynaklarını kullanarak çözüm bulmaları hedefler.

    Danışanın değişimini sağlamak çözüm odaklı terapi uygulayan psikoloğun en temel yapması gerekenler arasında yer almaktadır. Danışanın şikayetleri de çözüm odaklı terapide olumsuz olarak değerlendirilmez, bunlar değişmek için uygun özel davranışlar olarak düşünülür ve ele alınır.

    Kişilik gelişimi ve kişilik bozukluğu ile ilgili herhangi bir kuram getirmeyen çözüm odaklı terapi, psikolojik danışma kuramları dışında hareket etmektedir. Danışan değişimi gerçekleştirmek istiyorsa değişimin nasıl gerçekleşeceğini çok iyi şekilde bilmesi gerekir. Çözüm odaklı yöntemde çıkmazda kalmak istiyorsanız bunları yapın;
    -Hiç kimseyi dinleme.
    -Herkesi dinle.
    -Sürekli analiz et, lakin hiçbir değişikliğe gitme.
    -Problemlerin ve davranışların için her zaman başkalarını suçla.
    -Her olumsuzlukla karşılaştığın zaman hep kendini suçla.
    -İşe yaramayan şeyleri yapmaya devam et.
    -Odaklandığın şey işe hiçbir işe yaramasa da aynı düşünceleri aklından geçirmeye her zaman devam et.
    -Sana yardımcı olacak insanları çevrenden uzaklaştır, yardımcı olmayan insanlarla ilişkilerini sürdür.
    -Hep haklı çıkmaya çok fazla önem ver.
    Çözüm odaklı terapinin ilk aşaması danışan kişinin ne istediğini bulmaktır. Danışan ile terapist kendi arasında somut olan ve ulaşabilir amaçlar oluşturmalıdır. Hedeflerin hepsi makul değildir diyerek geri çevrilmemelidir çünkü çok küçük olan değişimler büyük değişimlerin habercisi olabilir.
    Çözüm odaklı terapi sürecinde aşağıdaki üç hedef amaçlanır.
    -Problem olarak algılanan durumda yapılan şeyi tamamı ile değiştirmek.
    -Duruma karşı bakış açısını değiştirmek.
    -Problemli olan duruma karşı danışanın mevcut kaynaklarını, güçlü yanlarını ve çözümlerini harekete geçirmeyi sağlamak.
    Çözüm odaklı terapi şimdiye odaklanır ve ilk seans oldukça önemlidir. Çünkü ilk seansda danışan ve terapist problemi ortak bir şekilde belirleyecek ve bir amaç oluşturacaklardır. Bu terapi yönteminde işe yaran şeylere her zaman devam etmek ve işe yaramayanları bir an önce bırakmak en temel ilkeler arasında yerini alır.
    Çözüm odaklı terapide kullanılan terapötik teknikler şu şekildedir;
    -Soru sorma: Danışan kişiye farklı seçenekler sunacak şekilde terapist varsayımsal sorular sorar.
    -Problemi normalleştirme: Terapist danışan kişiye buraya geldiği için deli olmadığını ve kendisinin en uç noktalarda olan bir insan olmadığını anlatır.
    -İltifatlar: İltifatlar herkesin hoşuna gider. Danışan kişinin yaptığı şeyler mutlaka takdir edilir.
    -Mucize sorusu: “Farzet ki gece, sen uyurken bir mucize oldu ve problem çözüldü. Bunun olduğunu nereden anlardın? Ne farklı olurdu?” çözüm odaklı yöntemin kendine özgü özel yöntemlerinden birisidir.
    -Derecelendirme soruları: Problemin en kötü olduğu durum 0, tamamen çözülmüş olduğu duruma ise 10 denir. 0’dan 10’a kadar derecelendirilmiş bir ölçekte danışanın kendini nerede gördüğü sorusu ile değerlendirmeye alınır.
    -Kestirme görevi: Danışanlardan diğer gün problemi yaşayıp yaşamayacaklarını kestirmeleri istenir.
    -İleriye dönük sorular: Danışan eğer istisnai durumları düşünemiyorsa bu sefer terapist danışanın gelecekte ki bir durumda problemin yaşanmayacağı bir durumu kendi kafasında tasarlamasını ister.
    -Problemin ne olduğunu bulma: Problemi ana kaynağından alıp ortaya çıkarmak için ayrıntılı ve özel sorular sorulur.
    -Dışsallaştırma: Danışanı problem dışında tutmak için probleme farklı bir isim verilir.
    -İlk seansta görev: Terapist, danışana bir sonraki seansa kadar hayatında ki ilişkilerde gözlem yaparak hayatına devam etmesini ister.
    -Sürpriz yapma görevi: Terapist, danışana sevdiği bir insana şaşırtacak bir sürpriz yapmasına yönteltilir.
    -Yaz, oku ve yak: Obsesif ya da depresif düşünceler için bu motto son derece faydalıdır.
    -Yapılandırılmış kavga: Terapist çiftler için uygulanan bu yöntemde çiftler için bir kavga senaryosu oluşturulur.
    -Farklı bir şey yapma: Danışanın “Ne yapsam aynı” sendromunu engellemek için uygulanmaktadır.
    -Çözüm odaklı hipnoz: Çözüm odaklı hipnoz yöntemleri uygulanarak problemin çözülmesine çalışılır.

    Çözüm odaklı psikoterapi kısacası geleneksel yöntemlere göre daha modern ve daha geliştirilmiş bir yaklaşımlı yöntemdir. Önceliği danışana veren bu yöntem danışanın probleminde en ince ayrıntıya inip vakit harcamak yerine, danışanın şikâyetinde ki odak noktayı bulup çözüme doğru ilerler.

    Çözüm odaklı ilerleyen bu yöntem sayesinde danışanın kafası çok fazla karışmaz ve sadece kendi hayatı içerisinde ki bulguları ele alarak hareket eder.

    Kayseri Çözüm Odaklı Psikoterapi hakkında bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz

    RANDEVU ALIN..

    RANDEVU MAİL:






      İsminiz

      E-mail Adresiniz

      Doktor Tercihiniz

      Tarih

      Düşünceleriniz




      18 Aralık 2019 Sır Psikoloji



      Sır Psikoloji

      BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI


      Kayseri Bilişsel Davranışçı Terapi

      Bilişsel Davranışçı Terapi (Cognitive-Behaviour Therapy, CBT) şu anda uluslararası olarak psikopatolojik bozuklukları anlamak ve tedavi etmek için en güvenilir ve etkili modellerden biri olarak kabul edilmektedir.

      Bu yaklaşım, duyguların, düşüncelerin ve davranışların arasındaki karmaşık bir ilişkiyi varsayar; duygusal problemlerin, hastanın deneyimlediği acıya ve bunları değiştirme olasılık ve fırsatlarına rağmen, zaman içinde sürdürülen işlevsiz inançların ürünü olduğunu vurgular.
      Temel teori, duygusal ve davranışsal bozuklukların kökeni ve sürdürülmesinde bilişsel çarpıklıkların ve gerçekliğin öznel temsilinin önemini vurgular. Bu, olayların psikolojik, duygusal ve davranışsal problemler yaratmayacağı ve sürdürmeyeceği anlamına gelir, ancak bunlar bireyin bilişsel yapılarından (Filozof Epictetus zamanında zaten paylaşıldığı varsayılır) büyük ölçüde etkilenecektir.

      Aslında, bilişsel psikoterapiyi karakterize eden ve ayıran şey, duygusal bozuklukların düşünceler, duygular ve davranışlar arasındaki ilişkinin analizi yoluyla açıklanmasıdır.

      Bu nedenle bilişsel davranışçı terapi (CBT), hastaların daha işlevsel inançlarla yer değiştirmeleri ve / veya entegre edilmeleri için gerçekliğin tekrarlayan düşünceleri ve işlevsiz akıl yürütme ve yorumlama kalıplarını belirlemelerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır.
      Bilişsel davranışçı terapi, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Yüksek Sağlık Kurumu tarafından yayınlanan son belgelerle onaylandığı gibi, anksiyete bozuklukları için tercih edilen tedavinin rolünü üstlenmiştir.

      Yardıma ihtiyacınız varsa veya bir aile üyeniz veya arkadaşınızın tavsiyeye ihtiyacı varsa, Kayseri ‘de BDT uygulayan psikolog aramalarınızda Sır Psikoloji tercih edebilirsiniz

      Bilişsel davranışçı terapi, aşağıdaki özelliklerle karakterize edilir:

      BİLİMSEL OLARAK KURULMUŞTUR: Klinik müdahale, temel psikolojik araştırmalardan türetilen yapılar ve zihinsel süreçler hakkındaki bilgilerle kesinlikle tutarlıdır. Ayrıca kontrollü çalışmalarla bilişsel-davranışçı terapinin etkili bir tedavi olduğu gösterilmiştir.
      Bilişsel-davranışçı terapi, aslında, depresyon ve anksiyete bozukluklarının tedavisinde psikotrop ilaçlara üstün veya en azından eşit, ancak nükslerin önlenmesinde çok daha faydalı sonuçlar göstermiştir.

      AMACA YÖNELİKTİR: Bilişsel-davranışçı psikoterapist, ilk toplantılarda terapinin hedeflerini belirlemek, bir teşhis koymak ve hastaya kendi ihtiyaçlarına uygun bir tedavi planı üzerinde anlaşmak için hastayla birlikte çalışır. Daha sonra, hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığını kontrol etmek için ilerlemeyi periyodik olarak kontrol etmeye özen gösterir.

      PRATİK VE SOMUT: Tedavinin amacı somut psikolojik problemlerin çözülmesine dayanır. Bazı tipik amaçlare depresif semptomların azaltılması, panik atakların ortadan kaldırılması ve olası eşlik eden agorafobi, kompulsif ritüellerin veya patolojik yeme davranışlarının azaltılması veya ortadan kaldırılması, başkalarıyla ilişkilerin teşvik edilmesi, sosyal tecrit vb. dahildir.

      DANIŞAN VE TERAPİST ARASINDA İŞBİRLİĞİ OLUYOR: Danışan ve terapist, konuyu sorunlarını çözmek için yönlendirebilecek stratejileri anlamak ve geliştirmek için birlikte çalışır. CBT aslında, esasen hasta ve terapist arasındaki işbirliğine dayanan bir psikoterapidir. Her ikisi de, hastayı ele alan duygusal ve davranışsal sorunların nedeni olabilecek belirli düşünme yollarının tanımlanması ve sorgulanmasında aktif olarak yer almaktadır.

      KISA SÜRELİDİR: Bilişsel-davranışçı terapi mümkün olduğunca kısa vadelidir. Terapi süresi genellikle duruma bağlı olarak çoğu zaman haftalık olarak dört ila on iki ay arasında değişir. Daha uzun bir tedavi süresi gerektiren daha ciddi psikolojik problemler, bilişsel terapinin, psikotrop ilaçların ve diğer tedavi şekillerinin entegre kullanımından hala yararlanmaktadır.

      Bilişsel davranışçı psikoterapi iki farklı tedavi yöntemini birleştirir

      1. DAVRANIŞ PSİKOTERAPİSİ

      Zorluk yaratan durumlar ile kişinin bu gibi durumlarda ortaya koyduğu olağan duygusal ve davranışsal tepkiler arasındaki ilişkiyi, yeni yanıt yolları, korkulan durumlara kademeli olarak maruz kalma ve rahatsızlık durumları değişmeye yardım ediyor.

      2. BİLİŞSEL PSİKOTERAPİ

      Hastanın yaşadığı güçlü ve kalıcı sorunlu duygularla eşzamanlı olarak tekrar eden düşünceleri, gerçekliğin akıl yürütme ve yorumlama kalıplarını tanımlamaya yardımcı olur. Onları düzeltmeye, zenginleştirmeye, diğer daha gerçekçi düşüncelere entegre etmeye veya her durumda kişinin refahı için daha işlevsel hale getirmeye yardımcı olur.

      Bilişsel davranışçı terapide içerik ve sorunlu bilişsel süreçlerdeki değişim (inançlar, değerlendirmeler, beklentiler, duygular, bilişsel çarpıtma ve b.) sadece hastaların işlevsiz inançlarının tartışılması ve yeniden düzenlenmesi yoluyla değil, çok sayıda ve çeşitli yöntemlerle de takip edilmektedir. Müdahale, sadece bireyin işleyişinin bilişsel yönlerine değil, aynı zamanda özellikle duygusal ve davranışsal olanlara da yöneliktir.

      Bilişsel davranışçı terapinin tarihi

      Aaron Beck ve Albert Ellis tarafından 1960’larda (Beck 1967, Ellis 1962) ilk kez öne sürülen temel varsayım, hastanın zihinsel temsillerinin (inançlar, otomatik düşünceler, kalıplar), minimum çıkarımla, psikolojik sıkıntıyı ve zaman içindeki sürekliliğini açıklamasına izin vermesidir. İşlevsel olmayan duygusal reaksiyonlar ve rahatsızlık, bilişsel tip içerik ve biçimsel çarpıklıkların – patoloji, işlevsiz düşünce, kalıp ve süreçlerin sonucudur. Bu şemalarda değişiklik yapılmaması, aksine kanıtlara rağmen, geçersiz kılmalarını “önleyen” ve rahatsızlığın sürdürülmesine katkıda bulunan prosedürel ve içerik hatalarıyla açıklanmaktadır.

      Bu nedenle duygusal rahatsızlıkların açıklanmasında dış olayların oynadığı rol nedensel değil, kişisel, kendine özgü, yani bireysel öznenin inanç sistemine ve deneyimlerine dayanmaktadır. Duygusal reaksiyonları ve işlevsiz davranışları (ve dolayısıyla bozuklukları) açıklamamıza izin veren şey, bireyin içeriğine ve bilişsel süreçlerine dayalı olayları yorumlama şeklimizdir.

      Bu perspektifte zihin, bireyin deneyimlerini değerlendirdiği ve duygusal tepkileri, zihinsel aktiviteyi ve davranışı düzenlediği bir amaç ve bilgi sistemi olarak tanımlanmaktadır (Castelfranchi, Mancini ve Miceli, 2002). Psikopatolojik semptomlar, danışanın zihninde var olan bir hedefe ulaşmayı amaçlayan faaliyetlerin ifadesi olarak kavramsallaştırılır.

      Bilişsel davranışçı psikoterapi, 1960’larda belirtildiği gibi, psikanalist olarak eğitilmiş iki terapist tarafından geliştirildi: Aaron Beck ve Albert Ellis.

      Sıklıkla inanılanın aksine, bilişsel terapinin davranış terapisinin bir evrimi olmadığını belirtmeliyiz. Bu iki terapi, aynı dönemde ve bağımsız olarak bulunmuş ve daha sonra birleşerek tek bir klinik yöntemın doğmasına sebep olmuştur.

      Bu nedenle, bir tedavi yöntemi olarak, özellikle de depresyon ve anksiyete bozukluklarının tedavisi olarak doğrudan klinikten gelen bir tedavidir.

      Davranışçılıkla karşılaşma daha sonra gelir ve iki yol izler: bir yandan, bilişsel yazarlar, kurucular Beck ve Ellis’ten başlayarak, hem kliniğe uygulanan bilimsel yönteme hem de klinik sonuçlara göre davranışı iyileştirir.

      Beck’in bilişsel terapisi Uluslararası Bilişsel Psikoterapi Derneği’nde hala baskın bir rol oynamasına rağmen, şu anda, bilişsel terapi hakkında konuştuğumuzda, düzinelerce farklı yaklaşımın ayırt edildiği homojen olmayan bir terapötik yöntemden bahsediyoruz.

      Uluslararası literatüre ve bilişsel terapi veya bilişsel-davranışçı terapi olarak adlandırılan tüm yaklaşımlara bakarsanız durum daha da karmaşıktır; davranışsal sıfatın varlığı ve önemi de doğrudan davranışsal türetme ilke ve prosedürlerine verilen ağırlığı kısmen yansıtmaktadır. Bilişsel terapinin tanımında tanınan tüm yaklaşımların ortak noktası, anlam yapıları ve bilgi işleme süreçleri üzerinde ortak vurgu olup, bu nedenle, bilişsel değişkenin klinik olayların açıklanmasında baskın olarak tanınmasıdır.

      Ayrıca, tedavi yöntemi, prosedürlerdeki farklılıklardan bağımsız olarak, bilişsel değişkenin değişimin ana aracı olarak manipülasyonunu içerir. Bilişsel davranışçı psikoterapi, Kanıta Dayalı Tıp perspektifine göre bilimsel düzeyde gösterilen bir etkinlikle, farklı psikolojik rahatsızlıklar ve farklı psikopatolojik ve psikiyatrik tanısal olaylar için tercih edilen psikolojik tedavi olarak düşünülebilir.

      Kayseri BDT uygulayan psikolog arayışınızda bize başvurabilirsiniz

      RANDEVU ALIN..

      RANDEVU MAİL:






        İsminiz

        E-mail Adresiniz

        Doktor Tercihiniz

        Tarih

        Düşünceleriniz




        18 Aralık 2019 Sır Psikoloji



        Sır Psikoloji

        PEDAGOJİ


        Kayseri Pedagog

        Pedagoji tanımı gereği “tüm yaşam döngüsü boyunca insanın eğitim ve öğretimini bütünüyle inceleyen insan bilimi” dir. Yanlışlıkla, aslında, bu insan biliminin sadece çocukların incelenmesi ile sınırlı olduğu düşünülmektedir, ancak öyle değildir, bir pedagog, doğumdan yaşlılığa kadar her aşamada insanın eğitimini ve öğretimini inceler.

        Pedagoji terimi Yunancadan geliyor, yani Paidos terimi çocuk anlamına gelirken, Ago eşlik etmek anlamına geliyor ve bu iki kelime birlikte, antik Yunanistan’dan beri çocukları okula getiren köleler için kullanılıyordu.

        Bugün pedagoji, hem çocuk hem de insanların farklı hayat alanlarıyla, okul eğitiminden öğretime kadar her şeyle ilgilenir. Modern pedagoji bağlamında, bu, insan, insan ve onun varlığını, tam olarak inceler, pedagogistler de genellikle bundan kaynaklanan problemlerle ve engellerle ilgilenir.
        Pedagoji, diğer insan bilimleri gibi ve belki de daha fazla, kökleri Felsefe, Edebiyat, Sanat ve Tarih gibi diğer insancıl çalışmalarla derinden bağlantılıdır.

        Son olarak, Pedagoji maksimum amacında sadece insanın gelişimi ve eğitimi üzerine teorilerin formülasyonuna değil, aynı zamanda ve her şeyden önce insanın eğitim ve öğretim kursu sırasında karşılaşabileceği pratik sorunların çözümüne sahiptir.

        Pedagoji, yalnızca pratik ve doğrudan müdahaleler yoluyla, olası bir çözümü bulmak için en sorunlu durumlara bile gerçekten yardımcı olabilir ve analiz edebilir.

        Pedagogist figürü genellikle sadece çocuklarla ilgili alanlar için düşünülse de aslında pedagogist tüm topluluk için çok önemlidir.

        Pedagoji, insanın eğitimini bütünüyle veya insanın tüm yaşam döngüsü boyunca çalışmasını inceleyen insan bilimidir. Sadece çocuklar ve bebekler ile değil, aynı zamanda gençler, yetişkinler, yaşlılar ve engelliler ile de ilgilenir. Bu nedenle diğer İnsan Bilimleri ile birlikte, pedagojinin kendisinin “dönüştürülebilirliği” sürecinin gerçekleştiği biçimsel, biçimsel olmayan ve gayri resmi bağlamlara hitap eder.

        Pedagogist insanı ve insan ve onun varlığını ilgilendiren şeyleri inceler.
        Eğitimin (pedagogistler tarafından geliştirilen teorik modellere göre) üç koordinatı vardır:
        Bilgi (teorik bilgiler).
        Teknik bilgi (pratik beceri veya yetenekler).
        Know-how (bireyin know-how’ı nasıl çalıştırdığı).
        Pedagojik bir sorun oluşturan birçok faktör olabilir: ebeveyn-çocuk ilişkilerinin zorlukları, sosyal dezavantajlar, kültürel çatışmalar, engelli insanların yerleştirilmesi, mahkumların yeniden hayata atılması, uyuşturucu bağımlılarının rehabilitasyonu, vb. belirli eğitim müdahalelerinin konusu olabilir veya pedagojik eylemle ilgili bir dizi sorunlu unsurun parçası olabilir.

        Eğitmek, kişinin içinde ne olduğunu “ortaya çıkarmak” anlamına gelir: bir bireyde potansiyel olarak var olanın en iyisini geliştirmek anlamına gelir. Eğitim iki kişi arasındaki bir ilişkiden oluşur: eğitimci ve eğitim gören. Eğitim gören, ihtiyaçlarını anlayan ve becerilerini geliştiren eğitimcinin eğitim seviyesine uyum sağlamalıdır.

        Günümüz eğitim bilimi olan pedagoji, 19. yüzyılda Avrupa’da kendini kuran pozitivist kültürel modelin tipik bilimsel doğasından kaynaklanmaktadır. Çağdaş pedagoji, eğitilebilirlik prensibine göre kişi ile hayatının tüm süresi boyunca ilgilenir: kişinin yaşam amacında kişisel kalite haline gelmesi gereken kendi hedefine ve karar özgürlüğüne açık olma olasılığına açıklık getirmesine yardımcı olur.

        Pedagoji, bireylerin yaşamında sadece bir mevsimi veya bir anı ilgilendirmez. Çocukluk veya gençlik eğitimi ile sınırlı değildir: insanın doğumdan ölüme, gerçeğe ‘dönüşmesi’ gereken tüm anları ilgilendirir: pedagojik yansıma ile bilinmeyenle yüzleşmeye çalışırız.

        Pedagoji gerçeklik ve dünyaya geliş, bir gruba entegrasyon, zihnin keşfi, kimliğin inşası, farklılık, hastalık ve mutluluk, refah ve yoksulluk, yaşlılık ve ölüm arasında karşılaştırma yaparak insanı inceler. Yaşamın yıllarını anlamak, gerçeği anlamak, sadece düşüncelerin değil, aynı zamanda onları mevcut ve bulaşıcı hale getirmesi gereken kelimeleri de geliştirmek için çok yararlıdır.
        Pedagojinin araştırma alanı insanın eğitimi ve öğrenmesidir.

        Eğitim, orijinal bir insan faaliyetidir; her kültürde ve her tarihsel durumda kaçınılmaz ve anlaşılır bir jesttir. Eğitim her biçimden ve her sosyal normdan geçer: o kadar karmaşıktır ki onu insan tanımından ayırmanın neredeyse imkansız olduğu bilincine sahip olmadan çalışılamaz.
        Eğitimin kalbinde her zaman niyet vardır: kendini insan üzerinde yapılan herhangi bir çalışma biçiminden ayırt etmek için pedagojinin farkında olması ve insanı yapımda bir varlık olarak tanıması gerekir.

        Eğitimsel eylem çok sayıda bilgi gerektirir ve sezgisel olarak ilerleyemez: konu ile ilgili bilgi, ulaşılacak hedefler, bunlara ulaşma prosedürleri ve araçları ve onları yargılamak.
        Pedagoji, insanın ne olduğu konusunda yansıtıcı bir boyutun olduğu ve potansiyelini daha iyi geliştirme, gerçekliği değiştirme olasılığının dayatıldığı yerde ortaya çıkar. Pedagoji, tam olarak sürdürülebilir değişime yöneldiği için, bir toplumun işleyişini sağlamlaştırması gereken bir ‘dönüşüm bilgisidir’. Bu yüzden pedagoji ‘ihtiyatlı bir bilimdir’.

        Şimdiye kadar genel pedagojinin ne olduğu hakkında mantık yürüttük. Bununla birlikte, bu disiplin farklı bölümlere ayrılmaktadır: sosyal olandan gerçek çocuk pedagojisine. Aşağıda daha kapsamlı bir liste bulunmaktadır.

        Sosyal pedagoji: sosyal problemler içinde çalışır;
        Siyaset pedagojisi: insana vatandaş olarak atıfta bulunulur;
        Biçimsel bağlamlar: resmi olarak eğitim ve öğretim için kullanılır;
        Özel: katılımı teşvik eden özel konuların eğitimini amaçlayan;
        Deneysel: pedagojide bilimsel araştırmaya adanmış;
        Yetişkinlerle ilgili pedagoji: yeniden eğitim ve sürekli eğitim gibi konularla ilgilenir;
        Karşılaştırmalı: farklı ulusların veya kültürlerin eğitim uygulamalarını karşılaştırır;
        Aile pedagojisi: özellikle çocukluk pedagojisi temaları ile ilgilenir;
        Oyunlar: oyunların öğrenmede oynadığı role odaklanmış;
        Müzik: sanatın öğrenme dinamiklerine katkısını analiz eder;
        Psikanalitik: psikanalize odaklanmış;
        Sanat: yaratıcılığı birçok bilgi formuyla karşılaştırır;
        Psikopedagoji: çocuk psikopedagogisti çocukların pedagojik sorunları ile ilgili psikolojik yönleri ele alır;
        Nöropedagoji: biyolojik ve sosyal, pedagojik nöroloji arasındaki ilişkiyi antropo-evrimsel açıdan inceler;
        Biyoeğitim: gen-çevre ilişkisine odaklanmıştır;
        Pedagojinin tarihi: pedagojinin epistemolojik durumunu inceler ve genel bilimsel bağlamda çerçeveler.

        Pedagoji ve psikoloji ilişkisi

        19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başı arasında, daha önce sadece bir felsefe dalı olarak görülen psikoloji ve pedagoji arasında yakın bir bağlantı kuruldu. Deneysel Psikolojinin kurucusu kabul edilen Wilhelm Wundt, duyuları aracılığıyla öğrenmeyi ilk inceleyen kişiydi.

        Johann Friedrich Herbart, pedagojiyi felsefe ve değerlerine özümseyen son düşünürlerden biriydi, daha sonra bu iki bileşeni bir eğitim bilimi oluşturmak için öneren psikolojik araştırmalarla arabuluculuk yapmaya çalışıyordu. Referans aldığı filozoflar hassas algı konusunda Johann Heinrich Pestalozzi ve ahlak konusunda Kant olmuştur.

        Stanley Hall, ilk kez pedagojik araştırma önerdiği gibi eğitim alanında bir devrim olan Wilhelm Wundt’un ve Herbart’ın çalışmalarına yaklaştı. Hall, çocukların çizimlerini, anamnezlerini ve hala ilginç kabul edilen teorileri formüle etti.

        Simon ve Binet, bir çocuğun zekasının kafatasının büyüklüğüne göre ölçülebilir olduğu fikrinin üstesinden geldiler ve yeteneklerini ölçmek için bir ölçek ve bir anket tasarladılar.

        Türkiye’de Pedagog Olmak?

        Doğrudan pedagog olmak için Lisans düzeyinde eğitim Türkiye’de bulunmamaktadır. Pedagog unvanı almak için yapılması gereken, YÖK’ün 2547 sayılı kanununa göre Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik ve Çocuk Gelişimi gibi bölümlerden mezun olmak ve psikoloji dalında Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora düzeyinde eğitim almaktır.

        Devlette pedagog olarak çalışmak için KPSS sınavına girip atanmak şarttır. Ancak özel sektörde böyle bir zorunluluk bulunmamaktadır. Ancak hangi durumda olursa olsun pedagog olmak yetkin bilgi gerektirmektedir.

        RANDEVU ALIN..

        RANDEVU MAİL:






          İsminiz

          E-mail Adresiniz

          Doktor Tercihiniz

          Tarih

          Düşünceleriniz




          18 Aralık 2019 Sır Psikoloji



          Sır Psikoloji

          PSİKOLOJİ


          Psikoloji

          Organizmanın davranışlarını inceleyen pozitif bir bilim dalıdır.
          Psikoloji, dinsel veya felsefi anlamdaki “ruh” kavramını incelemez. Çünkü ruh, gözlenebilen veya ölçülebilen bir kavram değildir.
          Bir konunun psikolojinin konusu olabilmesi için gözlenebilir ve ölçülebilir olması gerekir.
          Davranış: Organizmanın gözlenebilen veya ölçülebilen ya da betimlenebilen eylemleridir.
          Dışsal davranışlar: Doğrudan gözlenebilir olanlardır.

          Konuşma, uyuma, gülme, çalışma gibi…
          İçsel davranışlar: Doğrudan gözlenemese bile ölçülebilir ya da anlatılabilir olanlardır. Düşünme, tasarlama, hayal kurma, kıskanma, rüya görme gibi…
          Psikoloji denilince genellikle aklımıza ilk olarak insan hayatı gelir. Ancak psikoloji sadece yaşadığımız problemleri değil tüm davranışlarımızı inceleyen bir bilim dalıdır.

          Psikolojinin Amaçları Nelerdir?

          Psikolojinin amaçlarını şu şekilde açıklayabiliriz. Organizmanın tüm davranışlarını betimler, açıklar, önceden tahmin eder ve kontrol eder.

          Ancak psikoloji ve sosyal psikoloji arasındaki fark iyi bilinmelidir. Psikoloji genel olarak insan davranışlarını incelerken sosyal psikoloji insanın kendisi ve çevresiyle arasındaki uyum ve ilişkilerin bütününü inceler.

          Sosyal Psikoloji Nedir?

          Bizim günlük hayatta psikoloji olarak adlandırdığımız kavram genel olarak sosyal psikolojiye girmektedir. Sosyal psikoloji insanın çevresi ile ve yaşam ile uyumunu açıklamaktadır. Sosyal psikolojiye göre insan ikil tip güdüye sahiptir: birincil fizyolojik güdüler ve ikinci fizyolojik güdüler. Birincil psikolojik güdüler temel hayat ihtiyaçlarını tanımlamak için kullanılmaktadır. İkinci fizyolojik güdüler ise birincil fizyolojik güdüler doyurulduktan sonra insanların sosyal yaşam için ihtiyaç duyduklarıdır.

          1. Birincil Fizyolojik Güdüler
          İnsan ve hayvanda aynı.
          Fizyolojik ve biyolojik yapıyla ilgili.
          Doğal yaşamın devamı için gerekli güdüler
          (Açlık, susuzluk, uyku, analık, cinsellik, temizlenme, güvende olma, ağrıdan kaçma gibi.)

          2. İkincil Fizyolojik Güdüler
          Sosyal yaşam için gerekli.
          Sosyal yapıyla ilgili.
          İnsanlar arası ilişkilere dayanan güdüler.
          (Ait olma, sevgi, saygı, anlama, düzen, beğenilme, kendini gerçekleştirme gibi)
          Genelde birincil güdüler doyurulmadan, ikincil güdülerin doyurulmaması beklenir. Ancak bazen bunun tersi de mümkündür.

          Bireyin Davranışında Sosyal Etkiler

          SOSYAL DAVRANIŞ: Başkalarıyla ilişkilerimizde gerçekleşen öğrenilmiş davranışlar.
          SOSYAL ETKİ: Davranışlarımız üzerinde, başkalarının varlığının etkisidir.
          Başkalarının yanında, yalnızken olduğumuzdan farklı davranırız.
          GRUP NORMU: Grubu oluşturan bireylerin ortak kural ve kabulleridir.
          GRUP NORMLARINA UYMA: Çeşitli nedenlerle, grup gibi düşünme, gruba uyma.
          UYMA: Bireyin görüş ve davranışlarını sosyal etki doğrultusunda değiştirmesi.
          Uymanın nedeni dolaylı ya da dolaysız hissedilen sosyal baskıdır.
          Birey, belirsiz durumlarda grup kararına uyar.
          Birey bazen yanlış olduğunu bildiği halde grup kararına uyar.
          Sosyal Biliş: Bireyin kendisi ve sosyal çevresi hakkında birtakım kararlara ve yargılara varmasıdır. (Sosyal dünya yorumlanır, analiz edilir, hatırlanır.)
          Bireyler, gruplar ve toplumlar hakkında bizde oluşan izlenimlerdir.

          Akıl Sağlığının Temelleri Nelerdir?

          Psikoloji denilince ilk çağrışım yapan kavramlardan biri de akıl sağlığıdır. Akıl sağlığı kişilerin yaşadıkları travmaları da kapsayarak kişilerin sosyal yaşam ile uyumlarını ortaya koyan bir durumdur.
          Ruh veya akıl sağlığı üzerinde:
          Olumsuz duyguların, olumsuz heyecanların,
          Uzun süren korku ve kaygı yaşantılarının,
          Engellenme ve çatışmaların, ayrıca
          Savunma mekanizmalarının yoğun kullanımlarının, olumsuz etkileri vardır.
          Engellenme: Bir gereksinim giderilmesi veya bir amaca önlendiğinde yaşanılan olumsuz yaşantı.
          -Hedef ne kadar önemli ise engellenme yaşantısı o kadar yıkıcı olur.
          -Engellenme kişinin kendisinden, toplumsal çevreden, doğal çevreden ya da zamansal gecikmeden kaynaklanabilir.
          Engellenmenin Yol Açtığı Farklı Tepkiler
          -İçe kapanma, karamsarlık, kaygı ve hayal kırıklığı
          -Duygusuzluk, tepkisizlik
          -Panikleme davranışı ve tikler
          -Öfke ve saldırganlık
          Savunma Mekanizmaları
          Kişinin engellenme ve çatışma gibi kaygı verici durumlarla başa çıkabilmek için geliştirdiği bilinçsiz savunma biçimleridir. Psikolojik “savunma kalkanları”dır. Savunma mekanizmalarının özellikleri şu şekildedir:
          Her insan başvurur.
          Bilinçsizce geliştirilir.
          Benliği çatışmalardan korur.
          Sorunları çözmez, geçici rahatlama verir.
          Yoğun ve sürekli kullanımı ruh sağlığını bozar.
          Savunma Mekanizmaları Türleri
          1.Hayal Kurma(Fantezi Geliştirme): Kaygı verici gerçekleri, hayaller kurarak istenilen şekli sokma.
          2.Kaçma: Kaygı verici durumlar karşısında ilgisiz, sorumsuz ve vurdumduymaz bir tavır takınma.
          3.Yadsıma(İnkar): Acı verici gerçekleri kabullenmeyerek reddetme.
          Ör.) Çok sevdiği birinin ölümü ya da kendisini terk edişini kabullenmeme, bunların olmadığına kendini inandırmadır.
          -Patolojiktir.
          4.Bastırma(Bilinçaltına Atma): Derin kaygılar uyandıran düşüncelerin farkında olmadan unutulmasıdır.
          Ör.) Deprem veya ölüm korkusuyla yaşamak zor olduğundan bilinçsizce unutur, yaşamımıza devam ederiz.
          5.Bahane Bulma (Mantığa Bürüme): Rasyonalizasyondur.
          -Başarısızlığımıza, akla uygun gerçekler üretmemizdir.
          -Doğru olmayan, akılcı mazeretler bulmadır.
          Ör.)” İçki ve sigara dertlerimi unutturuyor.”, “Borç yiğidin kamçısıdır.” gibi …
          (Not: Başkasını suçlama veya öfke çıkarma yoktur.)
          6.Öfkenin Yön Değiştirmesi: Öfkemizi asıl kaynağına değil de gücümüzün yettiğine yöneltmemizdir.
          Ör.) “Şamar oğlanı” veya “Günah keçisi” bulmak.
          Ör.)”Eşeğini dövmeyen semerini döver.” Gibi.
          (Not: Öfkelenen kişi, öfkesini kendinden çıkarıyorsa buna “Kendine Yönelme” denir.)
          7.(Başkalarına) Yansıtma: İki türlüdür.
          1. Kusur ve hatalarımızı kendimize yakıştıramadığımız için herkese mal etme. (Yalancı birisinin “Yalan söylemeyen var mı?” demesi.)
          2. Başarısızlık veya hatalarımızın suçunu başkasına atma. (Yenilen takımın hakemi suçlaması gibi.)
          (Not: Aşırı hali paranoyaklarda görünür.)
          8.Karşıt Tepkiyle Güdüleri Çarpıtma: Gerçek güdümüz kınanacağından, istek ve duygularımızın tam karşıtı bir görünün sergilememiz.
          Ör.) Kişinin aslında çok ilgi duyduğu birisine aksi davranması.
          Ör.) Kardeşini çok kıskanan çocuğun, “aşırı seviyor” görünmesi.
          9.Ödünleme (Telafi): Bir alandaki yetersizlik duygumuzu, başka bir alanda başarı giderme çabamız.
          Olumlu Örnek: Ders başarısıyla öne çıkamayan gencin vücut geliştirmesi.
          Olumsuz Örnek: Çelimsizlik duygusunu, sokak çetesine girerek kıran genç.
          10.Yüceltme: Saldırganlık veya cinsel merak gibi toplumsal kabul görmeyen güdülerden vazgeçmeyip onları, toplumca onaylanan yapıcı etkinliklere dönüştürme. Saldırganlık eğilimini, döğüş sporlarında başarıya ulaşarak giderme.
          11.Özdeşim Kurma: bireyin kendinde özenilir bulmadığı özelliklerin yaşattığı eksikliği, özenilen kişi ya da grupları taklit ederek gidermesi.
          Ör.) Tavır, davranış, giyim vb. popüler kişilere benzetme.
          12.Gerileme: İstekleri engellenen bireyin ilkel, eski veya çocuksu davranışlar sergilemesi. (Bebekleşme, ağlama, küsme, utanma gibi)
          13.Pollyannacılık (Tatlı Limon): Başa gelen her kötü durumda mutluluk oyunu oynama.
          Ör.) “Kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek” deyimi gibi.
          Davranış Bozuklukları
          Normallik-Anormallik
          -Her davranış, yapıldığı toplumsal-kültürel ya da zamansal-mekansal koşullara göre normal ya da anormal diye nitelendirilse de anormal davranışı belirleyen evrensel ölçütler vardır.
          -Anormal kişi, normlardan sapar, gerçekliği doğru algılayamaz, otokontrol sağlayamaz, sağlıklı ilişkiler kuramaz, aşırılık, tutarsızlık ve yetersizlik özellikleri taşır.
          Davranış Bozukluklarının Nedenleri
          1.Organik Nedenler: Soyaçekim, iç salgı bezlerinin düzensizliği, mikrobik etkiler, madde bağımlılığı, bunama ve kaza etkileri.
          2.Psiko-sosyal Nedenler: Çözümlenemeyen çatışmalar, korku ve kaygılar, can güvensizliği ve ruhsal şoklar.
          Davranış Bozukluklarının Sınıflandırılması
          PSİKONEVROZ (Nörotik Reaksiyon):
          -Hafif bozukluklardır.
          -Kişiliğin yalnızca belirli yönleri etkilenmiştir.
          -Gerçekle ilişkileri sürer.
          -Tedavileri kolaydır.
          1.Nevrasteni
          -Dağınık düşünceler
          -Yalnızlık ve huzursuzluk duyguları
          -Çabuk telaşlanma ve panik
          -Hipokandriya (Hastalık hastalığı)
          -Yorgunluk, güçsüzlük, güvensizlik, psikosomatik ağrılar.
          Psikoloji canlıların tüm davranışlarını konu edinmiş bir bilim dalıdır. İnsanların daha konforlu bir hayat sürmeleri için gündelik yaşam ve sosyal yaşamda karşılarına çıkan olayları neden – sonuç ilişkisi içerisinde değerlendirir ve bu değerlendirmenin sonucunda kişilerin kendilerini, davranışlarını tanımalarına yardımcı olur.

          RANDEVU ALIN..

          RANDEVU MAİL:






            İsminiz

            E-mail Adresiniz

            Doktor Tercihiniz

            Tarih

            Düşünceleriniz



            borderline-kisilik-bozuklugu-pic-01.jpg

            30 Kasım 2018 Sır Psikoloji0

            Kapalılık, sevilmede övülmede aşırı istek, kendi güç ve bilgi düzeyinde aşırı mükemmeliyetçilik, güçlü fantaziler, ödüle karşı aşırı tutku ve başkalarının zamanını önemsememe gibi özellikleri vardır. Anlamsız beklentileri ve iyiyi güzeli hak ettiklerine karşı inançları sonsuzdur. Başkalarına karşı empatiden yoksun oldukları için çok acımasız eleştirel ve saygısız davranabilirler.



            10 Kasım 2018 Sır Psikoloji0

            Kapalılık, sevilmede övülmede aşırı istek, kendi güç ve bilgi düzeyinde aşırı mükemmeliyetçilik, güçlü fantaziler, ödüle karşı aşırı tutku ve başkalarının zamanını önemsememe gibi özellikleri vardır. Anlamsız beklentileri ve iyiyi güzeli hak ettiklerine karşı inançları sonsuzdur. Başkalarına karşı empatiden yoksun oldukları için çok acımasız eleştirel ve saygısız davranabilirler.


            Sır Psikoloji

            Günümüzde yaşam koşullarının hızla değişmesi, bireyleri psikolojik, sosyal ve akademik yönden pek çok sorunla yüz yüze getirmektedir. Sorunlarımızla başa çıkabilmek için yalnızca kişisel gayretlerimiz yeterli gelememekte profesyonel bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır.

            Bizler bu ihtiyacı fark edip 2016 yılında Sır Psikoloji Aile Danışma Merkezini kurduk.Kurumumuz T.C. Kayseri Valiliği tarafından ruhsatlandırılmış Aile Çalışma Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı özel bir kurumdur.

            Amacımız, bireylerin yaşam kalitelerini artmasını sağlayıp, bireysel iyilik hallerine, psikososyal gelişimlerine katkı sağlamak bunun içinde Psikoloji biliminin bilgi ve birikimlerini danışanlarımızın hizmetine sunmaktır.

            Copyright by Sır Psikoloji 2020. All rights reserved.